ÇOCUKTA BİRESYELLEŞMENİN - ‘BİRİ OLMANIN’ ÖNEMİ



ÇOCUKTA BİRESYELLEŞMENİN - ‘BİRİ OLMANIN’ ÖNEMİ

Anneyle çocuk arasında kurulan bağ evrende belki de eşi benzeri bulunmayacak kadar kuvvetli ve değerli bir bağdır. Öyle ki bu bağ anne henüz hamileyken başlar. Çocuğun doğumuyla birlikte baba da sürecin önemli bir parçası haline gelir. Anne ve baba kendi başına hayatta kalamayacak olan bebeğin bakımı ve korunması için seferber olurlar. Bir yeni doğan için bu gerçekten de hayati bir önem taşır.  Ancak çocukların içinden geçtikleri her gelişimsel dönemin farklı ihtiyaçları ve gereklilikleri vardır. Örneğin evvelden tümüyle anne bireysel bakım ve ilgisine endeksli olan bir çocuk 2 yaşına geldikten sonra gelişmiş keşfetme merakı ve artık yürüme becerisini de geliştirmiş olmanın verdiği güçle bir bağımsızlaşma bir diğer deyişle otonomi kazanma sürecine girer. Birçok şeyi kendisi yapmak ister, kendisine sunulan seçeneklere sıkça itiraz eder. Bu süreç çocuğun özgüven kazanımı açısından oldukça kıymetli bir dönemdir. Çünkü eğer ebeveyn çocuğun bu keşfetme merakını ve bağımsızlık uğraşını desteklerse çocukta sağlıklı, öz yeterlilik duygusu gelişmiş bir kişiliğin temellerini atar. Ancak son yıllarda merdivenlerden rahatlıkla inebilecek düzeyde motor gelişime erişmiş olmasına rağm en merdivene yönelmiş çocuğun arkasından telaşla koşturan türden aşırı korumacı aile sayısı giderek artmıştır. Korumacı ebeveynler çocuğun tüm dünyasını doldurarak, çocuğa sormak yerine onun için en iyisini bildiğine inanarak, en ufak sorunu çocuğun yerine çözerek, çocuğun herhangi bir ayrılık sürecine dayanmayacağını düşünerek aslında çocuğun karar verme ve sorunlarla baş etme becerisinin gelişmesini, bir diğer deyişle öz güven gelişimini ve bireyselleşmesini engellemektedirler.

                Unutulmamalıdır ki ‘bağımlı çocuktan’ bahsetmek için önce ‘bağımlı ebeveynden’ bahsetmemiz gerekir. Bir diğer deyişle çocuklar kendi kendilerine bağımlı olmazlar. Çocuklar ayrışmaya izin vermeyen, çocuğu kendisinden ayrı bir varlık olarak görmeye direnen ebeveynin tutumunun sonucu olarak bağımlı hale gelirler. Bu sebeple çocuklarımıza ‘bana çok bağımlı’ demeden önce bizler çocuklarımızın bağımsızlaşmasına ne kadar izin veriyoruz sorusunu sormalıyız. Çocukların annelerine ‘düşkün’ olmaları pek çok insan tarafından iyi anne olmanın bir sonucu gibi görülebilir. Oysaki bu ‘aşırı düşkünlük’ aslında çocuğun kendi yeterliliğine, baş edebilirliğine, ebeveyn olmadan da var olabilirliğine duyduğu güvensizlik, bir diğer deyişle dayanıksızlığıyla ilgilidir. 3-4 yaşına gelmiş bir çocuk kendi başına yemek yiyebilir, ayakkabılarını ve bazı kıyafetlerini giyebilir, basit sorumluluklar alabilir (sofra kurulumuna yardım etme, oyuncaklarını toplama gibi.), elini yüzünü yıkayabilir, tuvalet ihtiyacını kendisi karşılayıp temel temizliğini yapabilir ve kendi yatağında uyuyabilir. Oysa çocuklar ortalama 2 yaştan sonra bu sayılanların birçoğunu yapmaya hevesli olmalarına rağmen ailenin ‘sen düzgün yapamazsın’ ‘kedin giyemezsin’ ‘dökersin’ gibi müdahaleleriyle karşılaştıklarında bir noktadan sonra onlar da ‘ben yapamam’ ‘beceremem’ gibi olumsuz düşünce ve duygular taşımaya başlayacaklardır. “Kelimler sihirlidir”. Hele ki çocukların onların durdukları yerden gücü her şeye yetebilen varlıklar olarak gördükleri anne babalarının ağzından çıkan kelimeler…

 Çocukları yapamadıkları değil yapabildikleri üzerinden tanımlamak, teşvik etmek gerekir. Biz çocuklara ‘yapabileceklerini’, ‘başarabileceklerini’ söylersek ve sonuçlar konusunda mükemmeliyetçi olmayıp yapabildikleri kadarını takdir etmeyi öğrenirsek onlar da ileride öz yeterliliği gelişmiş, problemlerle karşılaştıklarında çözecek birini aramak yerine kendi çözümünü üreteceğine inancı olan bireyler olurlar.

                   PSİKOLOG 

      FİDAN ÖNEN